Ahmede Xane Hayatı
Ehmedé Xané’yi tanıyıp anlamak için öncelikle O’na ‘nasıl yaklaşmak ve nereden bakmak’ sorusu önemlidir. ‘Ehmedé Xané Kimdir? Derken buradaki amaç, salt Xané’nin yaşamı hakkında bazı teknik bilgiler edinmek olmadığı gibi onun yaşamının biyografik anlatımı da gerçek anlamıyla Xané’yi anlatamaya yetmeyecektir. Burada en önemli etken Ehmedé Xané’nin hangi tarihi ve toplumsal koşullarda yaşadığı ve yaşama nereden baktığıdır. Yanı onun yaşam felsefesinin ne olduğu, hem ulusal hem evrensel olarak ele alındığında kimlerin yanında durduğu ve hangi toplumsal talepleri savunduğudur.
Belirttiğimiz bu çerçevede Ehmedé Xané’yi, öncelikli olarak biyografik anlatım içerisinde tanıtmayı, sonrasında ise onun yaşam felsefesini ve nerede durduğunu ele almaya çalışacağız.
Yaşam Hikayesine Dair
Kürdistan tarihindeki Kürt dili, kültürü ve edebiyatı için önemli bir köşe taşı olan Ehmedê Xané 1651 yılında şeyh İlyas’ın oğlu olarak Hakkari’nin Xani köyünde doğduğu belirtiliyor. Ancak bazı araştırmacılaragöre de Xané aslen Hakkari’li olup ailesinin 1592 de yerleştiği Serhat’ın bu günkü Doğu Beyazıt ilçesinin Dizasor’un (ortadirek ) da doğduğu söyleniliyor. Xani aşiretine mensup olan Ehmed’in adı zamanla Xani soyadıyla anılmış olmasının nedeni ise, o dönem Kürt halkının içinde bulunduğu koşullarla bağlantılı yerleşim alanından ve mensup olduğu aşiretsel bağlardan kaynaklı karşılıklı bağımlı ilişkilerden ötürü oluyor. Ancak bazı rivayetler Ehmed’in Xané soyadıyla anılmasının nedenini Hakkari’de doğduğu köyün isminin Xani olmasını gösterirken, bazıları da annesinin adının Xané olmasını neden olarak gösteriyor.
Ehmedé Xané ilk okumayı kendi evinden, o dönemin babası Şeyh İlyas’tan öğreniyor. Daha sonra önce Ahlat ve Bitlis medreselerinde öğrenim görüyor, sonrasında da Botan ve Mezopotamya’da devam ediyor. Küçük yaşta meraklı olan Ehmedé Xané Ahlat, Bitlis, Botan medreselerinde öğrenci olarak bir çok konuda öğrenim görüyor. Feqiye Teyran’ı, Ehmede Ciziri’yi araştırıp onların Kürt dili ve edebiyatı için yaptıklarına hayran kalıyor. Bununla da yetinmeyen Xané, diyar diyar dolaşarak bilimleri, bilinmeyenleri, öğrenme seferine çıkarak Şam, Halep, Bağdat medreselerinde filozofik çalışmaları, Hipokrat’ı, Platon’u, Aristo’yu, Farabi’yi, Şahabattin Sühreverdi’yi, Muhyettini Arabi’yi, İran, Kirmaşah,İsfahan ve Tebriz medreselerinde Ali Heriri’yi ,Firdewsi’yi,Ömer Hayyam’ı,Nizami’yi Cami’yi , okuyarak onları içselletirdiği söyleniliyor. Böylelikle yaşam felsefesini oluştururken hem ulusal, hem evrensel entelektüel değerlerden besleniyor.
Yaşadığı dönem koşullarında Kürdistan toplumunun içler acısı durumunu, Kürdistan’ın, dönemin egemen güçleri olan Osmanlı ve Fars devletleri arasında bölüştürülmüş olmasının toplumda yarattığı ruhsal parçalanmışlığı gözlemleyen Xané, kendiside bunun çelişkisini yaşıyor ve bu nedenle çözüm ve hakikat arayışını güçlendiren ve okuma, öğrenme ve yazmayı seven bir insan olarak Mezopotamya ve İran medreselerinde de İslam felsefesini, astronomi, şiir ve sanatın tekniğini, Suriye medreselerinde antik yunan felsefesini,öğrenmek için uzunca yıllar öğrencilik hayatı yaşıyor. Bazı araştırmacı ve yorumculara göre Ehmedé Xané’nin bu arayışı Mekke ve Mısır’a kadar uzanıyor.
1674 yılında Xani, İshak Paşa Sarayı’nın temeli atılırken orada olan Xané toplanan halka uzun bir konuşma yapıp, dua okuyarak topluluğun dikkatini çekiyor. Kendi hayallerine uygun Kürt halkının birliğini sağlayarak nitelikte önder kişilikler arıyor. O dönem Beyazıt’ta Muradiye camii’inde imamlık, Beyazıt Beyi Mir Muhammed’in yanında divan katipliğini yapan Xani, burada bir yandan Nubihara Biçukan’ın, Aqideya İmne’nin ve Mem u Zin’in birçok bölümünü yazarken, öte yandan mir şahsında Kürt aristokrasisinin işbirlikçi yüzünü, Kürt halkının içinde bunduğu ulusal parçalılık karşısında anlayış ve kavrayış noksanlığını tespit ediyor. Mirlerin Osmanlı genel politikasına bağlı olup, bey olmaktan, kendi ailesel, sınıfsal çıkarlarını korumanın ötesinde bir şey yapmadıklarını ve birleştirici olarak düşündüğü kendi ideallerine uygun önderliksel niteliklere sahip olamadıklarını acıyla görüyor. Ama yine de mirlerle ilişlilerini koparmayan Xani, gerek gençlik çağında uzun süre meclisinde bulunduğu Botan mirliği başta olmak üzere diğer mirliklerle ilişkiler içerisinde oluyor, mirlerin kendi dar çıkarları yerine birleşmelerini ve kendi egemenliğinde bulundurdukları Kürt toplumunun birliğini sağlamaları için çabalıyor. Ancak buna göç getiremiyor ve başarılı olamıyor. Ulusal birliğin, toplumsal özgürlüğün ve önderliğinin oluşumunun önünde yine zulüm saltanatlarıyla ilişkili olan mirlerin şahsında Kürt aristokrasisi ve onun işbirlikçi karakterinin engel olduğunu eserlerinde hayıflanarak anıyor.
Ehmedé Xané yaşadığı Kürdistan toplumunun parçalanmış ve Arap, Fars ve Acem ( Osmanlı ) lerce sömürge statüsünde bulunmasına hiçbir zaman tahammül edemiyor. Bu tahammülsüzlüğünü de “Ger dê hebûya me îttîfaqek Vêk ra bikira me înqiyadek Tekmîlê dikir me dîn û dewlet Teshîlê dikir me îlm û hîkmet” deyişiyle dile getiriyor. Yani Kürt toplumunun özellikle yazılı sanat ve edebiyatının olmayışının gelecek zaman için bir sorun yaratacağını görerek Kürtçe yazdığı şiirler ile Mem û Zîn destanında‘eğer bizimde bir hükmümüz, bir birliğimiz ve bir önderliğimiz olsaydı, biz de Arap, Fars ve Acemin egemenliği altında olmazdık. O zaman Kürtlerin edebiyat sancağını gök kubbeye dikerdim’ biçimindeki özlemleriyle birlikte işliyor. Çünkü feodal Kürt aristokrasisinin beyler- mirler paşalar şahsında Kürdistan toplumunu kendi dar çıkarları için kendi aralarında sömürgeci güçlerin gölgesinde paylaştırdıklarına tanıklık ediyor, ancak onlara direkten cephe açarak üzerine gitme gücünü kendinden bulamıyor. Çünkü örgütlü gücü bulunmamakta, kendisini de var olan önderliksel ihtiyacı karşılamakta yetersiz ve güçsüz görüyor. Böylesi koşullarda yaşayan Xani, 1683-4 yılında öncelikle Nubara Biçukan’ı ( çocukların taze baharı) gençlik çağı olan 1687 de, , Aqideya imane’yi (imamın Akideleri) ve kırk yaşının sonrasında da 1695’te Mem u Zin’i (onlar destanı) yazıyor. Bu eserlerin dışında 74 şiiri tespit edilmiş, yine Coğrafya ve Astronomi ile ilgili ‘Erde Xweda’ adlı eserinin var olduğuna dair yaygın kanı bulunuyor.
Ömrünün sonuna kadar kendisini fikirlerine adamış olan Xané, yaşamı boyunca hiç evlenmemiş, çocuk sahibi olmamıştır. Ancak yaşantısının son dönemlerinde kurduğu Xané medresesi’nde dersler vererek, Kürt çocuklarının yetişmesi için uğraştığı belirtiliyor. 1707 yılında Doğubeyazıt’ta vefat ettiği söylenen Ehmedé Xané’nin mezarı şu anki Doğubeyazıt’taki İshak paşa sayarının içerisinde bulunuyor.
Yazarlığa on dört yaşında başlayan Xané, cumhuriyetin kuruluşuyla başta Kürt medreseler olmak üzere tüm Kürt kurumlarını yasaklanma ( ve Kürt toplumuna kültürel soykırımı dayatması ) sürecine kadar Kürdistan’da bulunan medreselerde bir ekol olarak anıldığı, Kürt medreselerine edebiyat başta olmak üzere astronomi, doğal tıp, Batı, İslami ve tasavvuf felsefesi olmak üzere bir çok konu da nefes aldırmış, ön açıcı olduğu belirtiliyor. Ehmedé Xané bu yaptıklarıyla Kürt medreselerini, Kürt edebiyatına değerli hizmetlerde bulunan biri olarak, ardında değerli yazılı eserler bırakıyor. “MEM Ü ZİN” Xané’nin en zirve yapmış ve en beğenilen toplumsal sanat eseri oluyor. Kaynağı tarihin derinliklerine kadar uzanan Mele Ahmedé Ciziri’nin sözlü “Meme Alan” destanından ilham alarak o destanı yaşadığı çağın yaşantısını ve toplumsal sorunlarını ifade eden bir çözüm arayışına ve adresine kavuşturuyor. Egemenlerin inkar ve imhacı uygulamaları gereği hasır altı edilmiş olsa da, Xané’nin Kürt dili ve edebiyatı için yaptığı bu değerli çalışmaları günümüze kadar ulaşıyor
Yaşam Felsefesine Dair
Bu gün için Ehmedé Xané sadece edebiyatçı yazar olarak bilinse de bu eksik bir tanımlamadır. O’nu salt yazar olarak tanımak ya da yazarlıkla sınırlı tutmak Xané’yi ve öğrenim koşullarını doğru okumamak ve anlamamak olacaktır. Yukarıda yaşam hikayesinde de belirtildiği gibi Xané yıllarca medrese eğitimi görmüş, salt bununla da yetinmeyerek Ortadoğu’nun önemli merkezlerinde öğrenimlerini sürdürerek arayışlarda bulunmuştur. Medrese eğitimlerinin öğrenimi ve dünyaya bakış acısı ise, bu günkü kapitalist modernitenin pozitif bilim anlayışındaki gibi toplumsal olguları parçalayarak ve birbiriyle olan ilişkilerini kopararak ele alan, insanın bakış açısını parçalı kılan nitelikte değildi. Tam tersine Kürt medreseleri Kürdistan’ i olup bütünlüklü bir eğitim ve öğretim niteliğine sahipti. Toplumsal yaşamın bütün alanları üzerinde bütünlüklü olarak öğretim yapma yeteneği ve bu yönlü güçlü bir tarihi geleneği vardı. Bu toplumsal rolleriyle bir nevi akademilerin işlevini görüyorlardı. Kürt toplumunun statüsünden kaynaklı çok yaygın kurumlaşmalar olmasalar da, böylesi nitelikleri olan medreselerde yıllarca öğrenim gören Ehmedé Xané bu nedenle sadece yazar değil, aynı zamanda bir entelektüel, bir aydın, bir doğal tıp hekimi, bir sosyal ve siyasal bilimci, bir tasavvufçu ve bir filozoftur. Dolayısıyla Ehmedé Xané üstüne yapılacak araştırmalarda Xané’nin edebiyatçılığının yanında diğer yanlarının öne çıkarılması kendisine saygı gereğidir.
Yine bugün için Ehmedé Xané’ye dair bir çok araştırma, yorum de değerlendirmeler yapılıyor olsa da, yapılan bu araştırma, yorum ve değerlendirmelerin bir kısmı olumlu olmakla birlikte dar ve yetersiz kalmakta, bir kısmı da niyet ne olursa olsun ne yazık ki oryantalist bakış açıyla yapılmış olduğundan Xané’yi anlamsızlaştırmaktadır. Çünkü bu gün için halkımızın ve Ortadoğu halklarının Xané’yi oryantalist bir yorumla tanıma ihtiyacı olmadığı gibi, batının Xané’yi ve Kürt halkını tanıması ve beğenmesi için de böyle bir uğraş içinde olmanın da bir anlamı ve bir zorunluluğu olmamaktadır. Yani sonuçta bu konuda yaşanan sorun Ehmede Xané’ye hangi tarih anlayışıyla yaklaşıldığı ve O’nu hangi tarih anlayışının içerisine ve nasıl yerleştirildiğine ilişkindir. Çünkü bu günün oryantalist ve ulus devletçi anlayışıyla Xané’yi değerlendirmek, O’nu ya bir milliyetçi ya bir elitçi ya bir yerelci biri olarak tanımlamak olacak ki, bu adil bir yaklaşım olmamaktadır.
Oysa Ehmedé Xané’deki ulusallık, batı ulusçuluğunun öncesine denk gelmekte ve nitelik olarak farklı olmaktadır. O’nun ki si, toplum mühendisliği şeklinde yapay olarak oluşturulan üstten ulus eliyle tüm toplumsal farklılıklara zorbalıkla dayatılan bir ulus yaratma dayatması ve düşüncesi değildir. Ondaki ulusal birlik ve dayanışma vurgusu alttan bizzat Kürt toplumunun en içten talebi, özlemi ve ihtiyacı olarak dile gelmiştir. Kaldı ki, kapitalist sistem ve ulus devlet modeli toplumsal zehir saçan milliyetçiliği Ehmedé Xané’nin ruhuna, yaşam felsefesine feodal sistem gibi hatta daha fazla karşıtlık demektir. Çünkü tarihin kök toplumu olan Kürt halkı ve halklar iktidar sistemiyle asla aynılaştırılamaz ve ifade edilemez. Dolayısıyla Xané’nin ulusal birlik vurgusunun karşılığı ne yerelcilik, ne elitçilik nede ulus devlet ve milliyetçiliktir. O, bütün bunların dışında halkçı, Kürtlerin demokratik ulusal birliğini, kolektif özgürlüğü ve yönetim anlayışını ve de eşit yaşama koşullarını savunacak kadar ileri görüşlü, kapsayıcı ve adil davranış sahibidir. Bu yüzden O, ülkenin yabancı egemenler ve yerli aristokrasi tarafında parçalanmasından, Kürt toplumun feodal ilişkiler ve dini çelişkiler içerisinde birbiriyle savaştırılarak boğdurulmasında, büyük bir öfke ve üzüntü duymuştur. Zaten onu Mem ü Zin’i yazmaya iten de bu acımasız koşullardır, bu koşulların O’nda yarattığı büyük öfke ve acıdır. Yanı feodal sistemin merkezi ve yerel iktidar güçlerinin uygulamalarıyla topluma dayattıkları fitne, iki yüzlülük, yoksulluk, parçacılık, dalkavukluk, iradesizlik ve çaresizlik biçimindeki yozlaşmadır. Zaten Xané’nin ‘Mem ü Zin’ destanında izah etmeye çalıştığı mir sisteminin zulmü ve beko tipindeki toplumsal anlamda kişilikteki çürümedir. Tabi bunu yaparken iyiliği dürüstlüğü, yiğitliği, güzelliği, sadeliği ulusal birlik arayışını da ‘Mem ü Zin’ ve ‘Tacdin’ karakterlerinde verirken ve bütün çabalarına rağmen Xané’nin alternatif karakterlerini yeterince güçlü, başarılı olamayışları yaşadığı dönemin Kürt toplumsal gerçekliğiyle bağlantılıdır. Bu anlamda Xané, bu gerçekliğe destansı çalışmasında hiçbir abartıya kaçmadan yansıtmış ve içine de kendi gelecek düşüncelerini, hayal ve özlemlerini serpmiştir. Dolayıyla yaşadığı dönem koşullarını sorgulayan, eleştiren ve sosyolojik analizler yapması çok önemlidir. Zaten Ehmedé Xané’yi Kürt kültür ve edebiyat tarihinde önemli bir değer haline getiren bir etkende O’nun bu filozofik özelliği olmaktadır.
Ahmedé Xané’nin güç, hüküm arayışının karşılığı da bu günün despotik ulus devlet anlayışı değildir. Kaldı ki, kapitalist sistem ve ulus devlet modeli toplumsal zehir saçan milliyetçiliği Ehmedé Xané’nin ruhuna, yaşam felsefesine feodal sistem gibi hatta daha fazla karşıtlık demektir. Çünkü tarihin kök toplumu olan Kürt halkı ve halkların kimliği iktidar sistemiyle asla aynılaştırılamaz, tanımlamaz ve ifade edilemez. Bu bağlamda ele alındığında Xané yaşadığı toplumumun sosyal, siyasal, kültürel yapısı ve koşullar içerisinden yola çıkarak Kürt halkının demokratik uluslaşmasını ve birlikteliğini, demokratik ulusal bir önderlik etrafında halkın gerçek hükmünü, öz yönetimini sağlamasını savunmuştur. Gerek içinde doğup büyüdüğü, gerekse yanında yetiştiği koşullar sıradan halkın yaşadığı koşullardan farklı olsa da, yine mir Muhammed’e katiplik yapmış ve mirlerle ilişkileri olmuş olsa da, bu onun Kürt egemenleriyle hareket ettiği, onlar gibi yaşayıp onlar gibi düşündüğü ve Kürt toplumunun yaşadığı dönemsel sorunlarına onlar gibi yaklaştığı anlamına gelmemektedir. Tam tersine Xané’nin ‘Mem ü Zin’ destan çalışması başta Arap, Fars ve Osmanlı feodal sisteminin ve mirlerin, beylerin sorgulanması ve eleştirisidir. Bu anlamda O’nu Kürt aristokrasinin sınıfsal katına yerleştirmek adil bir yaklaşım olmamaktadır. Burada önemli olan şey Xani’nin nereden geldiği değil, yaşama ve Kürt toplumunun sorunlarına nereden baktığı, nerede durduğu ve neler önerdiğidir. Bu açıdan bakıldığında Xané’nin yeri yoksul ve emekçi halkın yanıdır. Dolayısıyla da Xané bir halkçı, bir yurtsever ve kendi döneminin bir demokratik ulusalcısıdır. Yaşadığı dönem içerisinde bu görüşleri, bu gün için değerlendirildiğinde çok ilerici ve öngörülü görüşlerdir. Ama milliyetçi değildir. Ancak Xané’nin bu öngörüsünden ve Kürtçe yazmış olmasından O’un milliyetçi olduğunu çıkartmak doğru olmaz. Eserlerini yaşadığı dönem itibarıyla kimsenin değer vermediği ana dili Kürtçe yazması da O’nu kimi bugünküler gibi milliyetçi yapmaz. Yine Arapça, Farsça, Osmanlı’cayı da öğrenerek bu dillerde araştırmalar yaparak öğrenim görmesi ve bu dillerde de yazma yeteneğinde olması onun milliyetçi olmadığının en güzel kanıtı olmaktadır. Kürt halkına yaşatılan trajediyi edebiyat ve diğer çalışmalarıyla diğer halklara doyurma ihtiyacı duyması da O’nun sorunun, içerisinde yaşadığı çelişkisinin, dillerle, halklarla değil, Kürt halkına ve diğer halklara zulüm eden feodalizmin sömürü saltanatıyla ve bu saltanatında Kürdistan’daki temsilcileri olarak Kürt aristokrasi sınıfıyla olduğunu göstermektedir. Destanının bir yerinde devletten bahsetmiş olması o dönemle bağlantılı bir söylemden ibarettir. Çünkü Xané’nin yaşamını ve düşüncelerini bir bütün bir araya getirerek bakıldığında, O’nun devletten bahsettiği şey dönemsel krallıklar ve bu günün ulus devletleri değil, halkın iradeli, adaletli hükmü ve öz yönetimidir.
Ehmedé Xané’nin yaşadığı acımasız koşulların, Kürt toplumunun çeşitli gerekçelerle parçalanmış durumunun değiştirilmesine ve demokratik ulusal birliğinin sağlamasına dair yaşamı boyunca çaba gösterirken, bu çabalarını, düşünce, hayal ve özlemlerini ‘Mem ü Zin’ destanında bir aşk ilişkisinde ele alıp anlatması çok çarpıcıdır. Çünkü daha sonraları bin sekiz yüzlerlerin son çeyreğinde ünlü Rus edebiyatçısı olan Çernişevski de çar feodal sisteminin kokuşmuşluğundan yola çıkarak kendi düşüncelerini, hayal ve özlemlerini gerçekleştirme anlamındaki yeni toplumsal yaşam ütopyası olan sosyalizmin temelini bir aşk ilişkisinde ele alması ve bu ilişki üzerinden sosyalist toplumu kurgulması son derece de anlamlı ve bir o kadar da çarpıcıdır. Sanki iki yüz yıl öncesinin Ehmedé Xané’sinin güncelleşmesi gibidir. Dolayısıyla bu öyle geçiştirilecek bir konu değildir. Çünkü insanlık toplumunun, demokratik birlikteliğinin özgür oluşumunun temelinde özgür aşk vardır ve yaratılacak yeni toplum bu aşk ilişkisi ekseninde öz ve biçim kazanmıştır. Toplumsal özgürlüğün kazanımının veya yitiminin ekseni bu anlamda bu aşk ilişkisi olmaktadır. Bütün toplumsal değerler bu aşk ilişkisiyle bağlantılı yaratıldığı gibi bütün çirkinliklerin, bencilliklerin, ulusal ihanet ve toplumsal parçalanmaların boy verme alanı aşkın yitiminden kaynağını almaktadır. Özür aşkın yitimi toplumsal çürümenin de temel nedenidir. Bir toplumda aşkın yitimi gerçekleşmişse, orada toplumsal özgürlüğün, ulusal birlikteliğin varlığından ve bahsetmek mümkün değildir. İşte bu gerçeği çok iyi gören ve analiz eden Ehmedé Xané yaşadığı dönemin bu sorunlarını en çarpıcı şekilde bir aşk ilişkisinde ifade etmiştir. Destanındaki aşk ilişkisin de anlattığı şey özünde kendi dönemindeki Kürt toplumsallığının durumunu gözler ününe sermektedir. Dolayısıyla feodal sistemin o kadar sistemlice topluma hükmetmediği bir dönem için Xané’nin ‘Mem û Zîn’ destanında ki aşk ilişkisinde yansıttığı acı gerçek bu ise, kapitalist modernitenin ulus devlet canavarının eğitim, siyaset spor, sanat, seks medya araçlarıyla toplumda işgal edilmedik yer bırakmadığı, insana atomlarına kadar hükmettiği ve tüm değerlerinden boşalttığı gerçeği düşünüldüğünde yaşanmakta olan aşk ilişkilerinin nasıl bir toplumsal faciayı ifade ettiği de anlaşılırdır. Yaşanan gerçek buyken bir şeyh oğlu olan ve o gelenek eğitimiyle büyütülen Xané’nin destanında anlattığı aşk ilişkini tersten orotizme yüksek övgülerden ibaret sanarak okuyup ve onu bu ters okumalarla bir yerlere yarandırma gayreti içerisinde olanlar gerçekte Xané’yi hiç anlamayanlardır.
Diğer önemli ve güncel olan bir yanı da, halkın ulusal birliğinin, eşit ve özgürce yaşamasının ve gerçek bir aşkın yaşanmasının önünde destanındaki bu aşk ilişkisinde kimlerin ve hangi kesimlerin engel oluşturduğunu çok çarpıcı vermektedir ki, bu gün içinde yaşanmakta olan gerçekliğe tarihi bir perspektif sunmaktadır. Bu bağlamda da Xané’nin kendi dönemine ayna tuttuğu gerçeklik geçmiş tarihte yaşanan bir olaylar dizini değildir. Tarihin bugünü ve yarını da belirleyen bir bütünlüklü zaman silsilesi ve birbirine zincirin halkaları gibi kopmaz bağlarla bağlı olduğu gerçeği düşünüldüğünde, ‘Mem û Zîn’ destanı dost ve düşmanının farkına varma da yaşanan kafa karışıklığına son verecek nitelikte bir ilaçtır. Çünkü onun geçmişte yerli ve yabancı iktidar güçlerinin resmini nasıl çizip Kürt halkına göstermek istemişse bu günde aynı resimdeki gerçeklik yaşanmaktadır. Yeter ki, o resmi ve resimde gösterilen gerçeği görebilen göz, anlayabilen zihin ve hissedebilen yürek açıklığı olsun. Çünkü bugün içinde bekoculuk ve yerli işbirlikçi Kürt egemen çevreleri kendi o iğrenç ve dar çıkarları için Kürtdistan’ ın dört parçasında kapitalist ve sömürgeci ulus devlet sistem ile yaptıkları işbirliği karşılığında Kürt halkının demokratik ulusal birliğinin, toplum özgürlüğünün ve gerçek aşkının önünde karaçalı gibi engel oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla Xané’yi araştırırken, onu okuyup anlamak isterken öncelikli ve Xané’nin her namuslu Kürt insanından birincil talebi olarak istediği bu gerçeğin görülmesi, anlaşılması ve buna göre tutum sahibi olunması önemli olmaktadır. Mem ü Zîn destanı Xané’nin de gelecek hakkındaki düşüncelerini, hayal ve özlemlerini yansıtıyor. O, hem kendi yaşamını hem de Kürt halkının yaşadığı toplumsal sorunları bu destansı çalışmasıyla adeta özetleyerek bir toplumsal ütopya olarak ifadeye kavuştururken, bunu da gerçekleştirilmesi için Kürdistan tarihine ve Kürt toplumuna, yazar, aydın, siyasetçi ve edebiyatçılarına hem bir miras hem bir vasiyet hem de bir çağrı olarak bırakmıştır. Dolayısıyla Ehmedé Xané’den bahsederken bu gerçeklik asla göz ardı edinilemeyecek kadar yakıcıdır. Dolayısıyla Xané’nin mesajlarını doğru okumak, doğru anlamak ve doğru yaşamsallaştırmak, onun özgürlük ahlakının gereğidir. Bu sorumluluk en çokta Kürt gençliğine düşmektedir.
Dahası Xané’nin yaşam felsefesi üzerinden yaptırılan bir polemik konusu da, onun şeyhin oğlu olması ve mevcut inancından dolayı, Kürt toplumundan diğer inançtaki kesimleri ifade etmediğine dair geliştirilen kimi sorunlu yaklaşımlardır. Xané’nin bir inancı olduğu doğrudur. Ancak günümüzün siyasal iktidarcı İslam’ı olan akp sine, onun kürt işbirlikçilerine bakıp Ehmedé Xané’nin inancını değerlendirmek gerçekçi ve adil değildir. Yaşamını gerçek islamın özüne ve diğer inançlara saygıya adayan Ortadoğu’nun birçok yerinde diğer inançları araştıran ve Hallac-ı Mansur, Sühreverdi, Muhyettini Arabi gibi tasavvuf pirlerini okumuş ve onları benimsemiş olan Xané gibi büyük bir yurtseverin, ve gayet Kürdistan’i olan bir ozanın, filozof ve edebiyatçının yaşam felsefesinde kendini bulamayanların önemle bilmeleri gereken şey, sorunun Xané’de değil, kendilerinde olduğudur. Kendilerinin ne kadar ulusal ve Kürdistan’ i olduklarıyla bağlantılıdır.
Sonuç olarak gerek Kürdistan tarihini gerekse Xané’nin içinde yaşadığı toplumsal koşullarla birlikte yaşam felsefesi incelendiğinde, Xané’nin kendi içinde bir aşk gibi yaşadığı ve gerçekleştirmek, istediği çok büyük bir yurtseverliktir. Yani bütün toplumun demokratik ulusal bilince ve birlikteliğe ulaştırma isteği ve sınıflar arası eşitsizliğin ortadan kaldırılması durumudur. Xané tüm yaşamı boyunca hep bu ütopyalarını gerçekleştirecek bir önder ve hareket aramıştır. Çalışmalarında ifadeye kavuşturduğu bu arayış ve tutkusu, bu konudaki hayal ve özlemleri, öldükten sonrada her ne kadar ezilen Kürt toplumumun bağrında yaşamışsa da gerçekleştirme ve Xané’nin bu yönlü çağrısına cevap olma noktasında ciddi sorunlar yaşanmıştır. Çünkü Ehmedé Xané’nin savunduğu düşünceler, hayal ve özlemleri egemenlerin değil, bizzat ezilen yaygın Kürt toplumumun dile gelen ve ifadeye kavuşan düşünce, hayal ve özlemleri olduğundan, Xané’nin bu düşünce, hayal ve özlemlerinin Kürt aristokrat ve k. burjuva sınıfının yanında karşılığı yoktur ve olmamıştır. Ezilen yoksul Kürdistan halkının bağrından Önder Apo ve özgürlük hareketinin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte Xané’nin bu hayal ve özlemleri tekrar canlanmış ve karşılık bulmuştur. Ehmedé Xané’nin düşünceleri özgürlük ve demokratik ulusal birlik ütopyası Önder Apo ve özgürlük hareketi şahsında yaşamsallaşmaya başlamıştır. Bu anlamda Önder Apo ve özgürlük hareketinin çıkışı Ehmedé Xané’nin acılı çığlıklarının çağrısı ve gerçekleşmiş halidir. O’nun zamanındaki mirlerin zulmünden, baskısından, ayrımcılığından çaresiz bölük-pörçük olan Kürt halkının demokratik ulusal birliğinin sağlanması ve birbirine kavuşamayan Mem ile Zin’lerin Kürdistan dağlarındaki özgürlük halayında birbirine kavuşmalarıdır. Olması gereken kutsal demokratik ulusal birliğin ve toplumsal özgürlüğün yaratılmasında kendilerini çekinmeden katık yapmalarıdır. Bu anlamda bu güne Önder Apo ve özgürlük hareketi dışında kendisini Kürt ve Kürdistani olarak tanımlayan hiçbir hareket Ehmedé Xané’nin anısına doğru temelde sahip çıkmamış, O’nun acısını dindirecek bir ahlaki ve politik duruş içerisinde olmamıştır. Bu gün Kürt haklının dört parçada demokratik ulusal birliktelik için sömürgeci sistemleri ve onların yerli aristokrat ve k. Burcuva işbirlikçilerini kıskaca aldığı gerçeği karşısında söylenecek son söz, Xané’nin kulakları çınlasın, bu günleri görseydi, kendisine benzeyen Mele Abdullah Timoxî’ gibi sevincinden kesin havalara uçardı.
Yorum Gönder